22 Temmuz 2017 Cumartesi

Türkiye CNN'de

CNN'de bir haber. 1 Haziran, İstanbul, Türkiye, Avrupa, Dünya, evrenin küçücük bir bölümünde kısa bir zaman dilimi. Göz yaşartıcı gaz elindeki bayrağı sallayan bir protestocuyu sarmış. İstanbul'da bir parkın alışveriş merkezi yapmak için yok edilmesine karşı küçük bir oturma eylemi olarak başlayan hareket yönetimde olduğu on yıllık süre içinde Başbakan Recep Tayyip Erdogan'a karşı yapılan en büyük gösteriye dönüşmüş. (1)

Öteden beri özellikle batı ülkelerinde çıkan Türkiye haberleri bizi sevindirir. Ne düşünürüz bilmem, değer gördüğümüzü, önemimizin anlaşıldığını mı sanırız?

İşte bu kez neredeyse dünyanın bir numaralı gündem maddesi olduk. Dün CNN'de Türkiye'den canlı yayın yapıldı. Mehmet Ali Alabora basit bir oturma eyleminin üzerine böyle sert gidilmesiyle genişleyen sivil hareketin gücünden duyduğu şaşkınlığı dile getirdi. (2)

Hükümet adına telefonla bağlanan sözcü resmi görüşlerin uzun bir açıklamasını yapmaya girişti. Yayın sunucusu gülümseyerek bunun ona verilen bir nutuk hakkı olmadığını, soruları yanıtlaması gerektiğini hatırlattı.

Türkiye umutlarla kaygıların, sevinçlerle düş kırıklıklarının birbirine karıştığı bir dönemden geçiyor.

Bir yanda sivilleşme, özgürlükçü bir anayasa, Kürt ulusu da içinde olmak üzere bu topraklarda yaşayan tüm halkların ve grupların eşit haklarla birlikte yaşaması için atılmaya çalışılan küçük adımlar. (3)

Bir yanda bireylerin yaşam alanlarının egemen düşünce ve inançlara göre daraltılması, çocukların ve gençlerin her zamankinden de dar kalıplara göre biçimlendirilmek istenmesi (4), bireysel görüş ve seçimlerin yok sayılması (5).

Binler, on binler, yüz binler değil, belki de milyonlar onyıllar sonra sahneye çıkıyorlar. Belki toplumsal beyin ölümüne karşı çıkmak için. (6)

Çoğu çok genç. Belki bir kez bile kitlesel bir toplantıya katılmamışlar. Seçimlerde oy kullanmamışlar. Ama denizde çabalayarak yüzmeyi öğrenmek gibi, yaşamanın ve gerektiğinde sesini çıkarmanın önemini kavramışlar.

Bu yaşananlardaki olumsuzlukların sorumlusu kimdir?

Öncelikle en yukarıdan aşağıya kadar yöneticilerdir. Bu topraklarda yaşayan tüm insanları dinlemek, sorunları anlamak, yaşam hakkını, düşünce, konuşma ve tepki gösterme özgürlüğünü korumak onların (farkında olmasalar da) temel görevidir. İşleri tüm ırmakların önüne barajlar yapmak, sular yatağa sığmayıp taşınca da suçu başkalarına atmak değildir. Küçüklü büyüklü tüm derelerin doğanın güzel yanları olarak akmasını, insanların anlamlı buldukları seçimlerin peşinden başkalarına zarar vermemek koşuluyla özgürce gidebilmesini sağlamaktır.

Bir yanda gerçekten yaşamsal önem taşıyan bir sorunun çözümü için (henüz somut gelişmeler olmasa da) akil insanların görevlendirilmesi, diğer yanda Taksim gibi, alkol politikaları gibi bazı konularda farklı düşüncelere kulaklarını tıkama, onları tümüyle yok sayma. 1 Mayıs'ta yaşananlar aslında girilebilecek böylesi yolların yanlışlığını gösteriyordu. (7) Ama ancak bakmasını bilenler, görmek isteyenler görebilir.

Değişim kaçınılmazdır. Değişime direnenler er ya da geç yenilir. Onu anlayanlarsa hem kendileri, hem de herkes için en iyi çözümleri bulabilir. Temel sorunların çözümünde, birbirine saygıda, hakların tanınmasında anlaşabilirler. Yaşamın ve geleceğin daha güzel olmasını sağlayabilirler.

İşte "Bize kulak verin" diyen milyonlarca insan, yöneticilere böyle tarihi bir fırsatın kapısını açmıştır. Dilerim bu çığlık duyulmuştur, anlaşılmıştır. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün açıklaması bu konuda umut vermektedir. (8)


1. Defining Moments: Capturing our changing world By Monica Sarkar and Ivana Kottasová, CNN, http://edition.cnn.com/2013/05/01/world/defining-moments/index.html?hpt=hp_bn3

2. Ivan Watson, Mehmet Ali Alabora görüşmesi, CNN, http://www.izlesene.com/video/mehmet-ali-alabora-cnn-international/6968227

3. Mehmet Arat, Akil Keçiler, http://blog.milliyet.com.tr/akil-keciler/Blog/?BlogNo=410433&ref=fblike

4. Mehmet Arat, Bilginin yabancılaşması, http://blog.milliyet.com.tr/bilginin-yabancilasmasi/Blog/?BlogNo=356091&ref=fblike

5. Mehmet Arat, Bu toprakların iyi insanları, http://blog.milliyet.com.tr/bu-topraklarin-iyi-insanlari/Blog/?BlogNo=357311&ref=fblike

6. Mehmet Arat, Toplumsal beyin ölümü, http://blog.milliyet.com.tr/toplumsal-beyin-olumu/Blog/?BlogNo=415657&ref=fblike

7. Mehmet Arat, Taksim'siz Bir Mayıs, http://blog.milliyet.com.tr/taksim-siz-bir-mayis/Blog/?BlogNo=413805&ref=fblike

8. Abdullah Gül: Demokrasi sadece seçim demek değildir, http://siyaset.milliyet.com.tr/abdullah-gul-demokrasi-sadece/siyaset/detay/1717983/default.htm

21 Temmuz 2017 Cuma

Recep Nuri Tarkovski'nin Seçimleri

Dünya dışında yaşam varsa bile hakkında henüz pek az bilgimiz var. Ama dünyadaki yaşamlar için kuşku duymadan söyleyebileceğimiz tek şey, her birinin sürekli yapılan küçük büyük seçimlere dayandığı, ancak böyle sürebildiğidir.

Şimdilik evrenimiz kendi dünyamızla, hatta çoğu kez onun kendi topraklarımız diye adlandırdığımız küçük bir bölümüyle sınırlı. Kim olduğumuz, nasıl yaşayıp nasıl öleceğimiz kaynağını bilemediğimiz rastlantılarla belirleniyor, yaşam ırmağına kavuştuktan sonra yaptığımız seçimlerle kesinleşiyor, gelişiyor.

Kısa bir süre önce yazdığım bir yazı şu sözlerle başlıyordu:

"Günün birinde hem inanılmaz zengin ve anlamlı içeriğiyle izleyenleri sımsıkı yakalayacak, hem de inanılmaz bir gişe başarısına ulaşacak bir film çekilebilirse, bu filmin yönetmeni o zamana dek kimsenin tanımadığı bir Recep Nuri Tarkovski olabilir." (1)

Yazı, ortaya tek başına ve birdenbire çıkmamıştı. Önce Andrei Tarkovski'nin Mühürlenmiş Zaman'da belirttiği görüşlerden yansıyan bir "Kitap Arkası" (2), sonra bundan beslenen bir Sanatlog yazısı (3) Recep Nuri Tarkovski'yi getirmişti.

Geleceğin düş yönetmeninin seçimleri de bunların ardından geldi.

Andrei Tarkovski'nin, Nuri Bilge Ceylan'ın, Recep İvedik'in yaşamları boyunca yapmış oldukları seçimler kim olduklarını,  evrenden neleri alabildiklerini, dünyaya ne verdiklerini hangi oranda etkilemiştir?

Seçim sözcüğü, bir çok yerde çeşitli biçimlerde uygulanarak geleceğe yön verme gücünü kazanacak kişilerin belirlenmesini sağlayan siyasi süreçleri de çağrıştırıyor.

Recep Nuri Tarkovski.

Günün birinde Recep İvedik, Nuri Bilge Ceylan ve Andrei Tarkovski filmlerinden yararlanıp gelişmiş teknolojilerin akıl almaz olanaklarını kullanarak hayali bir yönetmenin adıyla yepyeni bir film kurgulanabilir mi? 20. ve 21. yüzyıl sinemasının bu üç ürününe, dünyanın bu iki yüzyılda yaşadıklarına göz atan muzip bir film? Böyle bir filmde 2015 Türkiye'sinde yapılacak bir kader seçimi de yer bulur mu? Seçimlerin yapıldığı ortam, güçler dengesi, doğrular ve yanlışlar, haklılar ve haksızlar, başarı ve başarısızlık, kazanan ve kaybeden nasıl değerlendirilir?

Recep Nuri Tarkovski nasıl seçimler yapmış, nasıl kararlar almıştır? Yeni bir yüzyılın 2015 yazında Türkiye'de olsa ve oy kullanma hakkı bulunsa bunu kullanır mıydı? Sandığa gidecek olsa kimi seçerdi?

....

Sözcüklerle anlatıyoruz, görüntülerle yaşıyoruz. Yalnız görüntülerle değil, seslerle, dokunuşlarla, tatlarla, kokularla da doğayı hissediyoruz. Algıladıkça besleniyor, yaşıyoruz.

Algılarımız bizi kişisel ve toplumsal seçimlere götürüyor. Kararlar alıyoruz, uyguluyoruz, sonuçları bizi mutlu ediyor, ya da kolay onarılmayacak yaralar açıyor.

En zor seçim, yaşam ve Ölüm üzerine olandır.

Dünyaya yaşamı seçmiş olarak geliriz. Ama yaşamı savunarak yaşamak hiç de kolay değildir. Bu gücü bulamayanlar, sonbaharda kopmak üzere olan bir yaprak gibi sallanıp dururlar. Doğanın canlı bir parçası olmayı başaramayanlar, hiç değilse toprağa düşüp ona karışmayı da beceremezlerse, tek varlık nedenleri ölüm olur. Karanlık soluklarını ölümü ve öldürmeyi savunmaya adarlar.

Sosyal Bilimler İçin Murphy Yasaları'na değinen bir yazıda (4), insan ve toplum bilimlerine yönelik Murphy yasalarının temel önermesinin yaşam ve ölüm üzerine olabileceğini söylemiştim:

"Herhangi bir konuda söylenecek söz yaşamı ya da ölümü, ikisinden yalnızca birini savunacaktır."

Seçimler için Murphy Yasaları'nda (5) da aynı söylem geçerli olmalıdır:

"Herhangi bir anda ve yerde yapılacak seçim yaşamı ya da ölümü, ikisinden yalnızca birini savunacaktır."

Evet, o ana dek geçtiğimiz yollar, kazandığımız birikimler, doğru kararlar verebilmek için yaptığımız hazırlıklar, saptığımız ya da uzak durduğumuz yollar, sonuçta geldiğimiz ve bulunduğumuz konum, yapacağımız seçimleri etkilemekle kalmıyor, doğrudan belirliyor.

Sanatta, politikada, ekonomide, yaşamın herhangi bir alanında kişilerin ve olayların izini sürebilsek neler görürüz?

Karmaşık çıkar ilişkileri, inançlar ve ideolojiler, gerçek ve yalan umutlar, ince bağlarla örülerek ortaya çıkan bu toplumsal yapıda geleceği neyin nasıl etkileyebileceği, sonuçları belirleyecek gerçek ve idealize edilmiş etkenlerin neler olduğu irdelenebilir, görülebilir mi?

Yaşam ve ölüm karşısındaki duruşları, kendini dağlardan yüce gören büyük adamların gerçek yüzünü doğanın yalın bir parçası olan sıradan insanlara gösterebilir mi?

....

Tarkovski'nin dediği gibi, "Güzel, gerçeğin peşinden koşmayanlardan kendini gizler" mi? Gerçek yaşam mıdır, ölüm müdür? İnsana ve tüm canlılara, doğaya verilen değer, yaşama saygı mıdır? Toprakta ve toplumda kıpırdayıp yeşeren ne varsa onu susturup bastırmak, üzerini dev beton kalıplarla örtmek midir?

Bir seçimde hangi seçenenek yaşamı, hangisi ölümü savunur?

Peki seçim yapmayı reddetmek hangisinin yanındadır?

1. Mehmet Arat, Recep Nuri Tarkovski, http://blog.milliyet.com.tr/recep-nuri-tarkovski/Blog/?BlogNo=496410&ref=fblike
2. Mehmet Arat, Kitap Arkası: Mühürlenmiş Zaman, http://kitapdili.blogspot.com.tr/2015/02/muhurlenmis-zaman.html
3. Mehmet Arat, Recep İvedik ve Nuri Bilge Ceylan Filmlerinde Tarkovski Etkisi, http://www.sanatlog.com/manset/recep-ivedik-ve-nuri-bilge-ceylan-filmlerinde-tarkovski-etkisi/
4. Mehmet Arat, Bir Cahilin Sosyoekonomik Notları: Sosyal Bilimler İçin Murphy Yasaları, http://lalabeyoykuleri.blogspot.com.tr/2015/09/bir-cahilin-sosyoekonomik-notlar-sosyal.html
5. Mehmet Arat, Seçimler için Murphy Yasaları, http://radikalyazi.blogspot.com.tr/2017/07/secimler-icin-murphy-yasalar.html

Ailemin Verdiği Yön






Şili'li yazar Isabel Allende 1982'de yayımlanarak büyük satış başarısı yakalayan ilk romanı Ruhlar Evi'yle dünya çapında tanınmış. Ölen büyükbabası için bir veda mektubu niteliği taşıyan kitap Isabel Allende adını duyurmakla kalmamış, Latin Amerika'nın erkek ağırlıklı edebiyat dünyasında feminist bir güç olarak ona yer sağlamış.

Daha sonra aralarında Aşk ve Gölgeler, Eva Luna, Eva Luna'nın Öyküleri, Sonsuz Plan, Kaderin Kızı, Sepya Portre, genç okuyucular için bir üçleme (Canavarlar Kenti, Altın Ejder Krallığı, Pigmeler Ormanı), Zorro, Sevgilim Ines, Denizin Altındaki Ada ile kurgu dışı edebiyatta tariflerin ve denemelerin nükteli bir derlemesi olan Aphrodite - Afrodizyak Yazılar Afrodizyak Yemekler ile anı kitapları Yüreğimdeki Ülkem, Allende'nin kızının hastalığı ve ölümüyle birlikte kendi yaşamını da anlattığı Paula ve Günlerimizin Toplamı bulunan yirmiden fazla kitap yazmış. Son kitabı Kesici bir polisiye romanmış.

Türkçe'de Ruhlar Evi dışında Maya'nın Günlüğü, Aphrodite - Afrodizyak Yazılar Afrodizyak Yemekler, Günlerin Getirdiği, Denizin Altındaki Ada, Canım Sevgilim Ines, Zorro, Yüreğimdeki Ülkem, Kaderin Kızı, Sonsuz Düzen, Paula, Eva Luna Anlatıyor, Eva Luna ile çocuk kitapları Pigmeler Ormanı, Altın Ejder Krallığı ve Canavarlar Kenti yayımlanmış.

Ruhlar Evi'nde bir ailedeki üç kuşaktan üç kadının, üç beyazın biçimlenişinden söz ediliyor.

On dört bölümün ilki "Güzeller Güzeli Rosa". Kitabın ilk cümlesi "Barrabas bize denizden geldi, diye yazdı Clara adındaki çocuk, o güzel, çıtkırıldım yazısıyla." Romandaki olağanüstü kadınlardan, üç beyazdan birini böylece tanımaya başlıyoruz. Büyülü bir dünyanın, gerçeğe hiç de uzak olmayan kapısı böyle açılıyor. (1,2)

Öykünün olağanüstü kadınlarından üçünün ayrı bir yeri var. Üç beyazı, temizliğin ve iyiliğin simgeleri Clara'yı, Blanca'yı ve Alba'yı tanıyoruz.

"Konuşmanın anlamsız ve gereksiz olduğuna karar verip kendini sessizliğin içine kilitlediğinde Clara on yaşındaydı."

"Çoğu çocukların daha kıçlarında bezle dolaştıkları yaşta Blanca zeki bir cüceyi andırıyordu."

"Olağanüstü minik bir yaratık, kafası hemen hemen kel, buruşuk ve uçuk renkli, yalnızca o ışıl ışıl siyah gözlerinde insanca bir zeka seçiliyor. Bu gözler, Alba daha beşikteyken bile yüzyılların bilgeliğini taşıtan bir ifadeyle bakardı."

Clara, Blanca ve Alba'nın biçimlenişinde yaşadıkları dönemin ve özellikle de ailelerinin etkisi, önemi görülüyor.

....

Ne zaman kendimiz olmayı tamamlarız? Kimliğimizi kimlerin ve nelerin etkisiyle, nasıl buluruz?

Ailem. Annem ve babam, çocukluğumda aynı evde yaşadığım, ya da sıklıkla görüştüğümüz yakın çevremizde bulunan insanlar olmasa yine aynı ben olur muydum? Anne, baba, kardeş, teyze, dayı, hala, amca, anneanne, babaaanne, yeğen, kuzen gibi sözcükler şu an yaşamımda olanları değil, bambaşka kişileri çağrıştırıyor olsa nasıl bir yola girerdim?

Ya da okuma ve öğrenme sürecim farklı olsa, çocukluk ve gençlik yıllarımda bambaşka öykülerle tanışıp onlarla büyüsem neler değişirdi? Tarihten, edebiyattan ve sinemadan gelip beni etkileyen kişilerin etkisinin gücü düşündüğüm kadar çok mudur, yoksa dikkate alınmayacak kadar az mı? Hipokrat, Homeros, Bruno, Montaigne, Nazım Hikmet ve Server Tanilli yerine Cengiz Han, Atilla, Yahya Kemal ve Necip Fazıl hakkında yazılar okumuş olsam yine aynı yolda yürüyebilir miydim?

"Gideceği limanı bilmeyen gemiye hiç bir rüzgardan hayır gelmez." (3)

Dünya tarihi boyunca yaşananların tümü, yaşadığımız andan geçmişin derinliklerine uzanan bir zaman diliminde, okyanuslarda denizlerde ve göllerde değişik yönlere sürekli yol alan gemilerin yolculuklarının bir toplamı olarak düşünülebilir. Bireysel inisiyatiflerin, gemilerdeki kaptanların, tayfaların ve yolcuların kimler olduğunun önem taşıdığı, insanlık tarihini kendi aralarında birleşerek içinde bulundukları dönemi etkileyecek güçte filolara dönüşebilen gemilerin belirlediği söylenebilir.

Bu topraklarda Uzak Asya'dan Akdeniz'e gelen bir gemi olmasa, büyüyüp güçlenen bir filo Viyana kapılarına gitmese, tutuculuğun değil bilimin ve özgürlüğün yolu seçilebilse nasıl bir tarih yazılırdı? Nasıl bir Anadolu, nasıl bir Avrupa olurdu? Doğaya ve insana daha dost bir dünya kurulabilir miydi?

Tarihin gemileriyle bir yolculuğa çıkılsa, geçmişin ve günümüzün büyük padişahlarının filolarında nasıl serüvenler bulunabilir?

Kişisel yaşamları aileler, toplumsal duruşları da askeri ve politik güçlerini büyüten padişahların filoları mu belirliyor?

....

Kişisel ve toplumsal bellek yakın ilişkili iki farklı kavram.

Kişiliğin oluşumunda yaşananların, özellikle kritik etkisi olan bazı olayların önemli etkisi var. Örneğin bir hastalık, okulda travmaya yol açan bir dışlanma, çok yakın birinin kaybı, kişisel bilincin oluşumunda önemli etkiler yaratabiliyor.

Toplum ölçeğinde de bir olayın, kuşaktan kuşağa geçip yazılı ürünlerde yer bularak özel bir belirleyiciliği olabiliyor. Yaşanan acılar, trajik olaylar dönemlerinde derin etkiler bırakıyorlar. İlgili toplum ve dönem için birer imge oluyorlar. Osmanlı'nın İstanbul'un fethi, İngiliz ve Fransız güç ve güven sembollerinin dünya egemenliği yılları, devletlerin sınırları içinde ya da arasında yaşananlar, Kudüs duvarının yıkılması, Anadolu'da Ermeni kırımı Ege'de mübadele acıları, her biri bulunulan yere göre değişik açılardan görülen kayıtlar oluyor.

....

Hava, su, ekmek.

Yaşam için gerekli olan temel değerlerin toplum için de bir karşılıkları olmalı. Hukuk, sağlık, üretim teknolojileri, bilim, sanat, spor gibi temel alanlardaki çabalar çok önemli.

Her alanda çok önemli katkıları olan kişiler var. Yaşamları yalnızca kendi deneyimlerini anlatmıyor. Toplumdaki etkilerini, aldıkları tepkileri, katkılarını, başarısızlıklarını da yansıtarak toplum, birey, önder, kişisel insiyatif ve katkıların yerini de açıklıyor. Her birini destekleyenler ve karşı çıkanlar, nesnel bakmaya çalışanlar var.

Mustafa Kemal ve Osmanlı'nın son, cumhuriyetin ilk yılları. İsmail Hakkı Tonguç ve köy enstitüleri. Halit Çelenk ve zor koşullarda hukuk. Musa Anter ve bir halkın yaşam savaşı.

Ekonomi kurumları, sendikalar, meslek kuruluşları, üniversiteler, bilim ve sanat insanları. Her alanda düşünce üretmiş, sorumluluk duymuş, katkı vermeye çalışmış sınırlı sayıda kişi.

Hukuk serüveni, insan haklarına ve yaşamına saygının, bireyin özgürlüğünün savunulmasıyla gelişecek güçlü bir toplumsal bilincin önemini mi anlatmalıdır?

Türkiye'de bu süreçle ilgili neler yaşanmıştır? Neler yaşanacaktır? Öykünün sonu nasıl olacaktır?

Hava olmadan birkaç dakika, susuz birkaç gün, ekmeksiz birkaç hafta yaşanabilir.

Hukuk ilkeleriyle güvence altına alınmış özgürlükler olmadan kaç yıl yaşanabilir? Ne zaman artık kolay çözülemeyecek karşıtlıklar yükselir, çatışmalar başlar, bölgesel savaşlara dönüşür, güçlü olan tek egemen olur, ne zaman haklı olan kimin kazandığına göre sürekli değişmeye başlar, karanlık çağlara dönülür?

....

Kendi ailemden, kitaplarla tanıyıp ulaşabildiğim insanlık ailesinden kazandığım en önemli değer, doğaya, insana, hak ve özgürlüklere duyduğum saygı oldu.

İnsanlık değerlerinin bu hızlı iletişim ve etkileşim çağında, yerküreyi paylaşan milyarlarca insandan uzak kalamayacağına, ortak akıl ve sağduyunun kontrolü alarak yaraları iyileştirmenin yollarını bulacağına inanıyorum.

İnsanlık ailesi, güzel bir geleceğe açılan kapıları çocuklarına göstermeyi başaracaktır.


2. Mehmet Arat, Kitap Arkası: Ruhlar Evi, http://kitapdili.blogspot.com.tr/2014/10/ruhlar-evi.html

Seçimler İçin Murphy Yasaları


"Yeterli eğitimi ve parası olmayan seçmen, kendisine en kolay ulaşan adayı destekler."

Çevrenize baktığınızda gördükleriniz hoşunuza gidiyor mu? Tüm sorular gibi bunda da iki yan var, birincisi bulunduğunuz noktadan görülebilecek nesnel gerçekliğin kendisi, ikincisi de tüm bilgi ve deneyim birikiminizin süzgecinden geçerek zihninize düşen yansıma, gerçeklik algınız. Gerçeklik algısında duyular kadar aklın da belirleyici olduğuna, dünyayı beynimizle gördüğümüze kuşku yok. Beyin duyusu kavramı bu konuyu oldukça iyi açıklıyor. (1) Benzer biçimde, dünyanın sanatsal bakışla algılanması için sanat duyusu kullanılabilir. (2)

Doğayı, toplumları ve insanı anlamak için onların davranışlarını belirleyen kuralları anlamaya çalışıyoruz. Teknik alanlarda geçerli olduğu söylenebilecek Murphy yasalarının başka konulara uyarlanmasıyla ilgili denemeler yaparak sosyal bilimler (3), gezi parkı (4) ve edebiyat (5) için örnekler vermiştim.

Uzun süredir aklımdaydı. Türkiye'nin geleceğini belirleyecek önemli bir seçimin öncesindeyken, yöneticilerin yerleştirilmesi süreciyle ilgili yasaların sözünü etmek istedim. Demokrasi deyince akla ilk seçimler geliyor. "Sandık kutsaldır" diyerek bunu kendi güçlerini göstermenin ve çıkarlarını korumanın ilkesiz bir yöntemi olarak görenler de, "seçim çözüm olamaz" yaklaşımıyla oy oranlarında hiç yer almayanlar da olabiliyor. Seçmenin özgür iradesinden söz edilecekse, oy kullanmamak da olan seçeneklerin yadsınması anlamına gelecek bir karar olarak görülmelidir. Ancak katılım oranındaki düşüşler, tepki olarak oy kullanmayanların çeşitli biçimlerde sandığa gitmeyenlerden ayrılmaması, daha da önemlisi sistemin mekanizmalarının durmamasını sağlayacak önlemlerle  her zaman kendini koruması nedeniyle hissedilir bir etki olarak görülmüyor.

Yüksek Seçim Kurulu'nun kararı yayımlanınca seçim süreci resmen başlamış oluyor.

"İlk oylaması 10 Ağustos 2014 Pazar günü, ilk oylamada geçerli oyların salt çoğunluğu sağlanamadığı takdirde ikinci oylaması 24 Ağustos 2014 Pazar günü yapılacak olan Cumhurbaşkanı Seçimi nedeniyle aday gösterilenlere ilişkin itirazlar Yüksek Seçim Kurulunca karara bağlanmış olup,
- Ekmeleddin Mehmet İHSANOĞLU,
- Recep Tayyip ERDOĞAN,
- Selahattin DEMİRTAŞ’tan
 oluşan “KESİN ADAY LİSTESİ”nin 6271 sayılı Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu’nun 10. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca 11 Temmuz 2014 Cuma günü Resmî Gazete’de yayımlanmasına karar verilmesi gerekmiştir." (6)

Belirlenen tarihe dek adayların, partilerin, devlet kurumlarının, sivil toplum örgütlerinin, basının ve bireylerin yapacakları (veya yapmayacakları) çalışmalar, alacakları tavırlar, bilinen ve bilinmeyen pek çok küçük etkenin toplamı, kişilerin kararlarını etkileyecek. Oy kullanacak 53 milyon 17 bin 214 seçmen (7) sonucu belirlemiş olacak. Nesnel bilgi ve gerçekler mi, başkalarının yaşamlarını etkileme gücünü elinde tutanların istekleri mi öne çıkacak? Seçim gerçekten temiz olacak mı, yoksa geride kuşkular mı bırakacak? Seçim öncesinde ve sonrasında bunlar epey tartışılacak. 10 Ağustos'ta olmasa bile, 24 Ağustos sonrasında bir aday seçilmiş olacak. Oy kullanan kullanmayan, ona oy veren vermeyen, seçimlerin temizliğine inanan inanmayan herkesi temsil ediyor sayılacak.

12 Eylül 2014'te Türkiye'nin cumhurbaşkanı kim olacak?

1923'ten 2007'ye dek on cumhurbaşkanı görev yapmış. Bu yıl görevi bırakacak olan Abdullah Gül on birinci cumhurbaşkanı. (8)

Bu dönemde dünya çok değişti. İkinci Dünya Savaşı, Amerika Birleşik Devletleri, NATO, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, Varşova Paktı, Çin Halk Cumhuriyeti yıllarındaki soğuk savaş, ABD'nin Vietnam, SSCB'nin Afganistan çıkmazları, duvarların yıkılması, yeni dengeler kurulması. Bunların hepsi bu dönemde gerçekleşti. Türkiye de iç ve dış koşulların etkisiyle birçok değişim yaşadı.

Dünya kaynaklarının paylaşımındaki uyuşmazlıklar savaşların temel nedeni oldu. Sınırların güçlü olduğu dönemlerde sosyal eşitlik gözetme, kültürel gelişmenin önünü açma, inançlara saygı, insana değer verme, nefreti dışlama yaklaşımları ekonomik ve politik bir üstünlük sağlamaya katkıları olduğu ölçüde benimsendi. Küreselleşmeyle ve teknolojik gelişmelerle kurulan yeni dengeler üretim ve paylaşım sistemlerini değiştirdi. Çalışanların üretilen zenginliklerden aldıkları pay azaldı. Serbest piyasa sevdasına Küçük Amerika olma umuduyla düşen Türkiye de bu gelişmelerin bir parçası oldu.

Türkiye'deki demokrasi oyununu pek anladığımı söyleyemem. Aklımdaki ilk seçim, sonuçları radyodan öğrendiğimiz 1965 genel seçimleri. Ben yedi yaşındaydım ve Fenerbahçe'nin, Galatasaray'ın ya da Beşiktaş'ın bir maçında atılan ve yenilen gollerin bıraktığı izden farklı değildi dinlediğim sandık sonuçlarının etkisi. Sonrasında çok seçim izledim. Pek çoğunda oy kullandım. Seçimlerle gelen yönetimlerin temel nitelikleri değişmese de sonuçların önemli olduğunu, seçmen oyları sandıkta "Biz buradayız, bizi dikkate alın" dedikçe seçilenlerin daha farklı davrandığını gördüm.

"Bal tutan kavanozu götürür."

Bu bir Murphy yasası değil. Ama günümüzde yeni atasözleri sözlüklere ekleniyorsa orada yer alabilir. "Malı kamyonla götüren, yasayı torbayla getirir" gibi benzerleri de eklenebilir. Seçmenler gerçek özgür iradelerini ve gerçek güçlerini gördükleri zaman sözlükler yeniden yazılabilir.

Osmanlı tarihi boyunca seçimle gelen bir padişah var mıydı? 21.yüzyıl Türkiyesi'nde halkın seçeceği bir cumhurbaşkanı seçimle gelen ilk padişah olabilir mi? Temel hak ve özgürlükleri, anayasayı yok sayıp kendi doğrularını dayatabilir mi?

Üç aday var. İlk turda olmasa bile ikincisinde biri seçilecek. Her adayın Türkiye'ye farklı bir bakışı var. Ekmek için Ekmeleddin, pasta için Erdoğan, özgürlük için Demirtaş mı aday? Her biri kendini ne kadar, nasıl anlatabildi? Oy kullanacak on milyonlarca seçmenin ne kadarına, hangi olanaklarla ulaşabildi?

Keşke özgürlük otobüsleri Türkiye'nin her yerine gidebilseydi. Aynı toprakları paylaşmanın gücü ve içtenlikleriyle birleşen tüm iyi insanlar, gerek duyan herkese ulaşabilseler, onların yanında olabilselerdi. Bağırıp çağırmak, oy istemek için değil, onların yaşamlarını gerçekten iyileştirmenin yolunu açmak için.

Günümüz toplumları geleceği hızla tüketiyor. Yalnız çocuklarımızın değil, torunlarımızın kaynaklarını bile acımasızca kursağımıza indiriyoruz. 2023'leri, 2073'leri hedefleyen büyük projeler aslında sonumuzu getiriyor.

Toplumlarda uçurumlar büyüyor. Çevreye ve evrensel değerlere duyarlı olabilme ayrıcalığına ulaşmış kesimlerle dışarıdakiler sanki ayrı dünyalarda yaşıyor. İnternet'le bilgi, resimler, videolar dağılıyor, her yere varamıyor. Toplumun her yanına ulaşacak gezici halk evleri projesi olabilir mi? Yemek de dağıtan, teknolojik ve sosyal eğitim veren, eğlendiren, beden ve ruh sağlığına, sanata katkısı olan, kadını ve erkeği aynı ilkelerde buluşturan gezici "Özgürlük Otobüsleri". Olabilir mi? Bir "Gezici Kent Enstitüleri" projesi? Altmış yıl sonrasıyla insanları oyalamak yerine, 2073'ten ve 2023'ten önce tamamlanmış olacak Avrupa Birliği Horizon 2020 Programı kapsamında bir proje hazırlayarak Türkiye'nin her yerini dünyanın en gelişmiş ve özgür topraklarına bağlayacak çalışmalar yapılabilir mi?

12 Eylül 2014'te Türkiye'nin cumhurbaşkanı kim olacak?

Ahmet Kardam "Batı’nın temsili demokrasilerinde seçimler yasama organlarına hangi partinin ne kadar temsilci sokacağını belirlemenin aracıdır" saptamasını yapıyor. (9)

Cumhurbaşkanlığı seçimi biraz farklı. Türkiye'yi kimin temsil edeceği oylanmış olacak. Bu yetkiyi hiçbir oy oranı tek başına veremez. Seçilecek kişinin bu topraklarda yaşayanların tümünü kucaklaması, ancak böyle birinin seçilmesi zorunluluktur.

12 Eylül 2014'te Türkiye'nin 12 Eylül karanlıklarının kapanmış, özgürlüklerin ve güzel günlerin önünün açılmış olmasını diliyorum.

....

Yazının girişinde yer alanla birlikte seçimler için Murphy yasaları aşağıda.



"Yeterli eğitimi ve parası olmayan seçmen, kendisine en kolay ulaşan adayı destekler."


"Bir seçmenin kendi çıkarlarını savunan adaylara oy verme olasılığı, ekonomik durumu ve aldığı yardımlarla ters orantılıdır."

"Bir seçmenin verdiği oyun çocuklarının geleceği için doğru seçim olması ancak evrensel hukuk, insan hakları ve özgürlük konularında temel bilgileri kavramış olmasıyla mümkündür."

"Seçim kampanyalarının temel amacı evrensel hukuk, insan hakları ve özgürlük konularını unutturmaktır."

"Eğitim sisteminin temel amacı geniş seçmen kitlelerinin politikacıların gerçek yüzünü görmesini önlemektir."

"Seçim sisteminin temel amacı geniş seçmen kitlelerinin kazanacak kişiyi belirlediklerine inanmalarını sağlamaktır."


"Yalnızca yapılmış ilk seçim anketi gerçekten sonuçların önceden kestirilebilmesi için yapılmıştır."


"Bir seçim anketinin güvenilirliği, düzenleyen kuruluşun parasal gücü ve aldığı destek arttıkça azalır."


"Bir seçim anketinin doğru çıkma olasılığı seçmenlere duyurulma oranı arttıkça yükselir."

"Seçime katılan partilerin ve seçim anketi düzenleyem kuruluşların çalışmalarındaki bilimsellik ve nesnellik, elindeki malı alıcının ne istediğini dikkate almadan satan pazarlamacının ya da müşterisinin ürününü tüketicinin çıkarlarını önemsemeden yanıltıcı kampanyalarla tanıtan reklamcının nesnelliğinden fazla değildir."

"Seçim kampanyalarının, kamuoyu anketlerinin ve parti tanıtımlarının temel amacı, seçmenlerin ya gerçek çıkarlarını değil başkalarını savunan partileri desteklemesini, ya da bu sistem içerisinde olumlu bir sonuç çıkmayacağı sonucuna vararak hiç oy kullanmamalarını sağlamaktır."

"Seçim yasalarının temel işlevi seçimlerdeki hukuksuzlukları gizlemektir."

"Basının temel görevi güçlü olanı desteklemektir."

"Televizyon yayınlarının temel işlevi bağlı olduğu grupların çıkarlarını savunmaktır."

"Yapılacak herhangi bir seçimde seçmenlerin çıkarlarına en uygun sonuçların yansıması, Murphy yasalarını kavrayanların sayısıyla doğru orantılıdır."

"Yalnızca seçim kampanyalarından etkilenerek karar veren seçmen, kendi çıkarları için en kötü seçeneği seçer."

"Seçmenin bir seçimde doğru seçeneği bulması, değerlendirme becerileri geliştikçe zorlaşır."


"Bir adayın seçilme şansı dürüstlüğüyle ters orantılıdır."

"Bir adayın seçilme şansı özgürlüğe, eşitliğe, insana, gelişmeye verdiği değer arttıkça azalır."

"Bir adayın seçilme şansı birikimi, bilimsel düşüncesi, duyarlılığı ve anlayışı arttıkça azalır."


1. Mehmet Arat, Beyin Duyusu, http://lalabeyoykuleri.blogspot.com.tr/2015/09/beyin-duyusu.html
2. Mehmet Arat, Sanat Duyusu, http://www.sanatlog.com/sanat/sanat-duyusu/
3. Mehmet Arat, Bir Cahilin Sosyoekonomik Notları: Sosyal Bilimler İçin Murphy Yasaları, http://lalabeyoykuleri.blogspot.com.tr/2015/09/bir-cahilin-sosyoekonomik-notlar-sosyal.html
4. Mehmet Arat, Yüreğinizdeki On Bıçak, http://blog.milliyet.com.tr/yureginizdeki-on-bicak/Blog/?BlogNo=429841&ref=fblike
5. Mehmet Arat, Edebiyat İçin Murphy Yasaları ve Struma, http://dergisanat.blogspot.com.tr/2016/01/edebiyat-icin-murphy-yasalar-ve-struma.html
6. Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığı, Karar No : 3227 Karar Tarihi : 10/07/2014, http://www.ysk.gov.tr/ysk/content/conn/YSKUCM/path/Contribution%20Folders/Kararlar/2014-3227.pdf
7. Cumhurbaşkanlığı Seçiminde Kaç Seçmen Sandık Başına Gidecek?, http://temizsecim.org/cumhurbaskanligi-seciminde-kac-secmen-sandik-basina-gidecek.html
8. Cumhurbaşkanlarımız, http://www.tccb.gov.tr/sayfa/cumhurbaskanlarimiz/
9. Ahmet Kardam, AKP'nin oy desteği ne yüzde 45, ne yüzde 43; yüzde 36!, http://t24.com.tr/haber/akpye-secmen-destegi-ne-45-ne-43-sadece-36,255487

Türkiye Kanser, Troya XXI


Günün birinde bir Troya XXI bulunur mu? İlyada'nın esintileriyle sayfaların arasında epey içinde dolaştığım Hisarlık'taki bu eski kentin bilinen dokuz katmanı var. (1, 2, 3) Birbirleriyle yarışarak Marmara'dan Karadeniz'e, İstanbul'dan Çanakkale'ye yayılarak göğe yükselen kuleler, yukarıdan köprülerle, aşağıdan tünellerle, aralardan kanallarla doğaya meydan okuyan bu ucubeler toplamını, beklenin üzerinde gelecek bir sarsıntıyla kendini koruyacak toprak yutabilir mi?

Bunu düşünmek için henüz biraz erken olabilir. Masaldaki kurbağa gibi şişerek dağları yakalamaya çalışan kentlerdeki bozulmanın önüne geçilemezse acı sona belki sanıldığından bile çabuk varılabilir.

....

Yaşadığımız topraklarda son aylarda yaşanan olaylar, bunların yarattığı tartışmalar ve seçimlerle yükselen kutuplaşma arasında önemli bir gerçek algılanamadı.

Türkiye kanser.

Biliyorum, bunu kabullenmek kolay olmayacak, böyle haberleri duymak hep zordur, bir hastalığın sinsice içinde ilerlediğini, geri dönmez biçimde her yeri, tüm hücrelerini, yaşamını, geleceğini, çocuklarının mutluluğunu ele geçirdiğini görmek dayanılmaz bir acı verir. Umutlar yok olurcasına azalır.

Ama hastalığa karşı güçlü ve kararlı olunursa, başkalarının yalanlarına değil kendi doğrularına inanılırsa, karşıdakini kullanıp sahte umutlarla avutanlara değil kendi geleceğine giden yollara güvenilirse...

Hasta, yeniden aydınlık bir yarın bulabilir. Beynini, sinir sistemini, gözlerini, kulaklarını, ağzını, yüreğini, ciğerlerini, ellerini ve ayaklarını esir almış bu acımasız hastalığa ve bunu kazanç sağlamak için kullanan sahte umut ve din tüccarlarına dur diyebilir.

Köydeyse köyünün sularının temiz, otlaklarının yeşil, tarlalarının bereketli kalması için.

Kentteyse her yandan yükselen çıkar ve rant betonlarının arasında yoksullaşıp açlık sınırlarında sadakalarla yaşamaya mahkum olmamak için.

Son şansı olduğunu görebilir bunun. Kendi geleceği için, çocuklarının mutluluğu için, belki en önemlisi çocuklarının yaşanacak bir dünya bulabilmej için. Çaresizlikle gücüne sığınıp önünde eğildiği asalaklara artık dur demenin bir yolunu bulabilir.

Onlara belki umutla, belki çaresizlik içinde verdiği desteği artık kesebilir.

Türkiye kanser.

Hastalık adalet dağıtacak yargıyı, kaynakları tüm insanları düşünerek kullanması gereken yürütmeyi, bu topraklarda yaşayan çeşitliliğin güzelliğinin kararlarda yansımasını sağlayacak yasamayı sarmış, yanlışlara karşı çoğunluğun gözü ve sözü olacak basını, doğru yolların araştırılıp bulunmasının önün açacak bilimi, evrensel bilginin topluma ulaşmasını ve daha iyi bir gelecek kurulmasını sağlayacak eğitimi sarmış.

Hastalık yayılıyor. Toplumsal bir beyin ölümüne doğru ilerliyor. (4)

Nazım Hikmet'in, Ahmed Arif'in umut sözleri acıyı dindirip hastalığı geriletecek gücü verebilir mi?

"Hastalar,
Kardeşlerim,
İyileşeceksiniz.
Ağrılar sızılar dinecek.
Yumuşak, ılık
Bir yaz akşamı gibi inecek
Ağır, yeşil dalların arasından rahatlık."

"Gör, nasıl yeniden yaratılırım,
Namuslu, genç ellerinle.
Kızlarım,
Oğullarım var gelecekte,
Herbiri vazgeçilmez cihan parçası.
Kaç bin yıllık hasretimin koncası,
Gözlerinden,
Gözlerinden öperim,
Bir umudum sende,
Anlıyor musun ?"

....

Ekonomi, yaşamı sanıldığından çok etkiliyor, belirliyor. Kavramları, inançları, değerleri tartıştığımızı sanıyoruz. Özgürlükleri ve muhafazakarlığı, dini ve laikliği, sosyal devleti ve liberalizmi konuşuyoruz. Kaynakların paylaşımıysa çoğu kez gizli, bazen beklenmedik biçimde açığa çıkan kavgalarla yapılıyor, boyutları çok büyümediği sürece de sistem içinde çözümleniyor.

Bir süredir geçmişin kavramlarıyla günümüzü yorumlamak güçleşti. Sol ve sağ, devrim ve evrim, devletçilik ve serbest piyasa sözcükleri eski anlamlarını yitiriyor. Küresel sistemin krizleri derinleştikçe çözüm için yeni yollar aranıyor, deneniyor.

Marksist kapitalizmden kapitalist Marksizm'e bir geçiş dönemine mi girdik? Dünyada ve Türkiye'de etkisi artan muhafazakarlık bunun neresinde olabilir?

Sermaye birikimiyle doğup güçlenen burjuvazinin yönettiği kapitalist dünya, çok geçmeden emperyalizm ve bunalım kavramlarıyla tanışmıştı. Küreselleşme aşamasında genel kriz dönemleri yeni bir boyuta taşındı. Sistemin yaşadığı değişim, sosyalist ülkelerdeki yeni durumdan, Batı Avrupa'daki sosyal devlet politikalarının sınırlanmasından, sermaye hareketlerinin kazandığı yapıyla hızla gelişen yeni özelliklerden etkilendi. Sanal varlık ölçüm birimi bitcoin, anında ortak küresel iş yapabilme gibi yeni araçlar gelecek öngörülerini sürekli bir güncellenme sürecine soktu.

....

Türkiye de bu sancılı değişim sürecinden fazlasıyla etkileniyor. Geneli görmek zor. Proje örnekleri seçildiğinde yıkım sürecinin boyutları anlaşılabiliyor.

"AOÇ arazisindeki tarihi bira fabrikası alanına TBMM Eğitim, Arşiv ve Kongre Merkezi yapılmasının önünde engel kalmadı. Özelleştirme Yüksek Kurulu (ÖYK) AOÇ arazisinde merkezin yapılacağı alanı kapsayan toplam yüzölçümü 91 bin 195 metre kare olan arazinin imar planı değişikliğini onayladı. Mimarlar Odası ve Şehir Plancıları Odası duruma tepki göstererek ÖYK kararının iptali için dava açacaklarını açıkladı."

Böyle küçük görünen olaylarla başlayan gelişmeler bir anda tüm kentleri sarıyor.

Bu tür uygulamaların her biri doğaya, kente atılan habis spermler gibi önce kanserli hücrelerin gelişmesine neden oluyor. Sonra tüm kenti ve ülkeyi sarıyor.

Orta Asya çölleşince orada yaşayanlar topraklarını bırakıp gitmek zorunda kalmışlar. O zamanlar ağaç dikebilseler, çevreyi yeşertseler belki bulundukları yer cennetten de güzel olacaktı. Uzak bölgelerde yeni umutlar aramak zorunda kalmayacaklardı.

Şimdi Anadolu'yu da mı çölleştirmeye çalışıyor bu topraklara yerleşmiş egemenler? Türkiye'nin yüreğine gökdelen, kanal, baraj, santral, köprü, yol adlarıyla yeni habis spermler mi ekiliyor her gün?

Kan damarlarımız kesiliyor. Beyin duyumuzu yitiriyoruz (5), toplumsal beyin ölümümüz gerçekleşmek üzere. (4) Yok olan yalnızca Beyoğlu'nun yerinden edilen bir incisi değil (6), düşünerek ve bilerek karar alma gücümüz öldürülmek isteniyor.

....

Doğanın yasalarıyla oynamak kolay değil. Yer çekimini unutup uçmaya kalkmanın bedeli çok ağır oluyor.

Toplumun değerleri ve kuralları bir yönetenin iki dudağının arasından çıkan sözlerle istendiği gibi biçimlendirilebilir sanılıyor. Oysa bu yalnızca "uçmaya kalkışmak" aşamasının kolaylığı. Meslek odaları ve kuruluşlarına yönelik ele geçirme, işlevsizleştirme çabaları, düşünen herkesi susturmak, eğitimli aydınlık kesimleri küstürmek topluma ve geleceğe büyük zarar verir.

Bireyler de, hatta bu akılsızca işleri yapanlar ve onlara alet olanlar da geleceğin karanlığının altında ezilir.

....

Türkiye'nin bir boğaz kültürünü almak işe yarar mı?

Gerçek anlamıyla, Karadeniz'den Ege'ye boğazlar çevresinde, özellikle İstanbul'daki sosyo-kültürel yapıyı inceleyerek, diğer bölgelerle farklarını araştırarak, çarpık yapılaşmayı gözleyerek (7), geçmişi ve geleceği anlayarak, düşmanlığın değil dostluğun tohumlarını bulmaya çalışarak.

Gerçeğin ötesine geçen anlamıyla, buradaki yapıdan bir araştırma çubuğuyla boğaz kültürü alıp hastalık yapan mikropları saptar gibi zarar veren politik güçlerin kesitini çıkararak.

Türkiye iyileşebilir mi?

....

Troya XXI. Anadolu ve Trakya, küçük büyük, azınlık çoğunluk, inanan inanmayan, ama hepsi insanı ve doğayı seven, tüm halkların uzlaşma birliği.

Burada Taipidos'lar olamaz. (2)

Troya XXI ya Troya'nın yıkık katmanları arasına gömülecektir.

Ya da özgürlüğün ve barışın, kardeşçe yaşamanın Anadolu ve Trakya'da yükselen sesi olacaktır.


1. Mehmet Arat, Kitap Arkası: İlyada, http://kitapdili.blogspot.com.tr/2014/03/homerossozlu-edebiyat-gelenegini.html
2. Mehmet Arat, Taipidos'un Öfkesi, http://blog.milliyet.com.tr/taipidos-un-ofkesi/Blog/?BlogNo=454907&ref=fblike
3. Mehmet Arat, Argos'tan Troya'ya, http://lalabeyoykuleri.blogspot.com.tr/2015/09/argostan-troyaya.html
4. Mehmet Arat, Toplumsal Beyin Ölümü, http://blog.milliyet.com.tr/toplumsal-beyin-olumu/Blog/?BlogNo=415657&ref=fblike
5. Mehmet Arat, Beyin Duyusu, http://lalabeyoykuleri.blogspot.com.tr/2015/09/beyin-duyusu.html&ref=fblike
6. Mehmet Arat, Kadıköy'ün Meydanı, Beyoğlu'nun İncisi, http://blog.milliyet.com.tr/kadikoy-un-meydani--beyoglu-nun-incisi/Blog/?BlogNo=391668&ref=fblike
7. Uğur Ceylan, 3. Boğaz Köprüsü İnşaat Fotoğrafları, http://www.koprufotograflari.com/