21 Temmuz 2017 Cuma

Ailemin Verdiği Yön






Şili'li yazar Isabel Allende 1982'de yayımlanarak büyük satış başarısı yakalayan ilk romanı Ruhlar Evi'yle dünya çapında tanınmış. Ölen büyükbabası için bir veda mektubu niteliği taşıyan kitap Isabel Allende adını duyurmakla kalmamış, Latin Amerika'nın erkek ağırlıklı edebiyat dünyasında feminist bir güç olarak ona yer sağlamış.

Daha sonra aralarında Aşk ve Gölgeler, Eva Luna, Eva Luna'nın Öyküleri, Sonsuz Plan, Kaderin Kızı, Sepya Portre, genç okuyucular için bir üçleme (Canavarlar Kenti, Altın Ejder Krallığı, Pigmeler Ormanı), Zorro, Sevgilim Ines, Denizin Altındaki Ada ile kurgu dışı edebiyatta tariflerin ve denemelerin nükteli bir derlemesi olan Aphrodite - Afrodizyak Yazılar Afrodizyak Yemekler ile anı kitapları Yüreğimdeki Ülkem, Allende'nin kızının hastalığı ve ölümüyle birlikte kendi yaşamını da anlattığı Paula ve Günlerimizin Toplamı bulunan yirmiden fazla kitap yazmış. Son kitabı Kesici bir polisiye romanmış.

Türkçe'de Ruhlar Evi dışında Maya'nın Günlüğü, Aphrodite - Afrodizyak Yazılar Afrodizyak Yemekler, Günlerin Getirdiği, Denizin Altındaki Ada, Canım Sevgilim Ines, Zorro, Yüreğimdeki Ülkem, Kaderin Kızı, Sonsuz Düzen, Paula, Eva Luna Anlatıyor, Eva Luna ile çocuk kitapları Pigmeler Ormanı, Altın Ejder Krallığı ve Canavarlar Kenti yayımlanmış.

Ruhlar Evi'nde bir ailedeki üç kuşaktan üç kadının, üç beyazın biçimlenişinden söz ediliyor.

On dört bölümün ilki "Güzeller Güzeli Rosa". Kitabın ilk cümlesi "Barrabas bize denizden geldi, diye yazdı Clara adındaki çocuk, o güzel, çıtkırıldım yazısıyla." Romandaki olağanüstü kadınlardan, üç beyazdan birini böylece tanımaya başlıyoruz. Büyülü bir dünyanın, gerçeğe hiç de uzak olmayan kapısı böyle açılıyor. (1,2)

Öykünün olağanüstü kadınlarından üçünün ayrı bir yeri var. Üç beyazı, temizliğin ve iyiliğin simgeleri Clara'yı, Blanca'yı ve Alba'yı tanıyoruz.

"Konuşmanın anlamsız ve gereksiz olduğuna karar verip kendini sessizliğin içine kilitlediğinde Clara on yaşındaydı."

"Çoğu çocukların daha kıçlarında bezle dolaştıkları yaşta Blanca zeki bir cüceyi andırıyordu."

"Olağanüstü minik bir yaratık, kafası hemen hemen kel, buruşuk ve uçuk renkli, yalnızca o ışıl ışıl siyah gözlerinde insanca bir zeka seçiliyor. Bu gözler, Alba daha beşikteyken bile yüzyılların bilgeliğini taşıtan bir ifadeyle bakardı."

Clara, Blanca ve Alba'nın biçimlenişinde yaşadıkları dönemin ve özellikle de ailelerinin etkisi, önemi görülüyor.

....

Ne zaman kendimiz olmayı tamamlarız? Kimliğimizi kimlerin ve nelerin etkisiyle, nasıl buluruz?

Ailem. Annem ve babam, çocukluğumda aynı evde yaşadığım, ya da sıklıkla görüştüğümüz yakın çevremizde bulunan insanlar olmasa yine aynı ben olur muydum? Anne, baba, kardeş, teyze, dayı, hala, amca, anneanne, babaaanne, yeğen, kuzen gibi sözcükler şu an yaşamımda olanları değil, bambaşka kişileri çağrıştırıyor olsa nasıl bir yola girerdim?

Ya da okuma ve öğrenme sürecim farklı olsa, çocukluk ve gençlik yıllarımda bambaşka öykülerle tanışıp onlarla büyüsem neler değişirdi? Tarihten, edebiyattan ve sinemadan gelip beni etkileyen kişilerin etkisinin gücü düşündüğüm kadar çok mudur, yoksa dikkate alınmayacak kadar az mı? Hipokrat, Homeros, Bruno, Montaigne, Nazım Hikmet ve Server Tanilli yerine Cengiz Han, Atilla, Yahya Kemal ve Necip Fazıl hakkında yazılar okumuş olsam yine aynı yolda yürüyebilir miydim?

"Gideceği limanı bilmeyen gemiye hiç bir rüzgardan hayır gelmez." (3)

Dünya tarihi boyunca yaşananların tümü, yaşadığımız andan geçmişin derinliklerine uzanan bir zaman diliminde, okyanuslarda denizlerde ve göllerde değişik yönlere sürekli yol alan gemilerin yolculuklarının bir toplamı olarak düşünülebilir. Bireysel inisiyatiflerin, gemilerdeki kaptanların, tayfaların ve yolcuların kimler olduğunun önem taşıdığı, insanlık tarihini kendi aralarında birleşerek içinde bulundukları dönemi etkileyecek güçte filolara dönüşebilen gemilerin belirlediği söylenebilir.

Bu topraklarda Uzak Asya'dan Akdeniz'e gelen bir gemi olmasa, büyüyüp güçlenen bir filo Viyana kapılarına gitmese, tutuculuğun değil bilimin ve özgürlüğün yolu seçilebilse nasıl bir tarih yazılırdı? Nasıl bir Anadolu, nasıl bir Avrupa olurdu? Doğaya ve insana daha dost bir dünya kurulabilir miydi?

Tarihin gemileriyle bir yolculuğa çıkılsa, geçmişin ve günümüzün büyük padişahlarının filolarında nasıl serüvenler bulunabilir?

Kişisel yaşamları aileler, toplumsal duruşları da askeri ve politik güçlerini büyüten padişahların filoları mu belirliyor?

....

Kişisel ve toplumsal bellek yakın ilişkili iki farklı kavram.

Kişiliğin oluşumunda yaşananların, özellikle kritik etkisi olan bazı olayların önemli etkisi var. Örneğin bir hastalık, okulda travmaya yol açan bir dışlanma, çok yakın birinin kaybı, kişisel bilincin oluşumunda önemli etkiler yaratabiliyor.

Toplum ölçeğinde de bir olayın, kuşaktan kuşağa geçip yazılı ürünlerde yer bularak özel bir belirleyiciliği olabiliyor. Yaşanan acılar, trajik olaylar dönemlerinde derin etkiler bırakıyorlar. İlgili toplum ve dönem için birer imge oluyorlar. Osmanlı'nın İstanbul'un fethi, İngiliz ve Fransız güç ve güven sembollerinin dünya egemenliği yılları, devletlerin sınırları içinde ya da arasında yaşananlar, Kudüs duvarının yıkılması, Anadolu'da Ermeni kırımı Ege'de mübadele acıları, her biri bulunulan yere göre değişik açılardan görülen kayıtlar oluyor.

....

Hava, su, ekmek.

Yaşam için gerekli olan temel değerlerin toplum için de bir karşılıkları olmalı. Hukuk, sağlık, üretim teknolojileri, bilim, sanat, spor gibi temel alanlardaki çabalar çok önemli.

Her alanda çok önemli katkıları olan kişiler var. Yaşamları yalnızca kendi deneyimlerini anlatmıyor. Toplumdaki etkilerini, aldıkları tepkileri, katkılarını, başarısızlıklarını da yansıtarak toplum, birey, önder, kişisel insiyatif ve katkıların yerini de açıklıyor. Her birini destekleyenler ve karşı çıkanlar, nesnel bakmaya çalışanlar var.

Mustafa Kemal ve Osmanlı'nın son, cumhuriyetin ilk yılları. İsmail Hakkı Tonguç ve köy enstitüleri. Halit Çelenk ve zor koşullarda hukuk. Musa Anter ve bir halkın yaşam savaşı.

Ekonomi kurumları, sendikalar, meslek kuruluşları, üniversiteler, bilim ve sanat insanları. Her alanda düşünce üretmiş, sorumluluk duymuş, katkı vermeye çalışmış sınırlı sayıda kişi.

Hukuk serüveni, insan haklarına ve yaşamına saygının, bireyin özgürlüğünün savunulmasıyla gelişecek güçlü bir toplumsal bilincin önemini mi anlatmalıdır?

Türkiye'de bu süreçle ilgili neler yaşanmıştır? Neler yaşanacaktır? Öykünün sonu nasıl olacaktır?

Hava olmadan birkaç dakika, susuz birkaç gün, ekmeksiz birkaç hafta yaşanabilir.

Hukuk ilkeleriyle güvence altına alınmış özgürlükler olmadan kaç yıl yaşanabilir? Ne zaman artık kolay çözülemeyecek karşıtlıklar yükselir, çatışmalar başlar, bölgesel savaşlara dönüşür, güçlü olan tek egemen olur, ne zaman haklı olan kimin kazandığına göre sürekli değişmeye başlar, karanlık çağlara dönülür?

....

Kendi ailemden, kitaplarla tanıyıp ulaşabildiğim insanlık ailesinden kazandığım en önemli değer, doğaya, insana, hak ve özgürlüklere duyduğum saygı oldu.

İnsanlık değerlerinin bu hızlı iletişim ve etkileşim çağında, yerküreyi paylaşan milyarlarca insandan uzak kalamayacağına, ortak akıl ve sağduyunun kontrolü alarak yaraları iyileştirmenin yollarını bulacağına inanıyorum.

İnsanlık ailesi, güzel bir geleceğe açılan kapıları çocuklarına göstermeyi başaracaktır.


2. Mehmet Arat, Kitap Arkası: Ruhlar Evi, http://kitapdili.blogspot.com.tr/2014/10/ruhlar-evi.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder