Şili'li
yazar Isabel Allende 1982'de yayımlanarak büyük satış başarısı
yakalayan ilk romanı Ruhlar Evi'yle dünya çapında tanınmış.
Ölen büyükbabası için bir veda mektubu niteliği taşıyan kitap
Isabel Allende adını duyurmakla kalmamış, Latin Amerika'nın
erkek ağırlıklı edebiyat dünyasında feminist bir güç olarak
ona yer sağlamış.
Daha
sonra aralarında Aşk ve Gölgeler, Eva Luna, Eva Luna'nın
Öyküleri, Sonsuz Plan, Kaderin Kızı, Sepya Portre, genç
okuyucular için bir üçleme (Canavarlar Kenti, Altın Ejder
Krallığı, Pigmeler Ormanı), Zorro, Sevgilim Ines, Denizin
Altındaki Ada ile kurgu dışı edebiyatta tariflerin ve denemelerin
nükteli bir derlemesi olan Aphrodite - Afrodizyak Yazılar
Afrodizyak Yemekler ile anı kitapları Yüreğimdeki Ülkem,
Allende'nin kızının hastalığı ve ölümüyle birlikte kendi
yaşamını da anlattığı Paula ve Günlerimizin Toplamı bulunan
yirmiden fazla kitap yazmış. Son kitabı Kesici bir polisiye
romanmış.
Türkçe'de
Ruhlar Evi dışında Maya'nın Günlüğü, Aphrodite - Afrodizyak
Yazılar Afrodizyak Yemekler, Günlerin Getirdiği, Denizin Altındaki
Ada, Canım Sevgilim Ines, Zorro, Yüreğimdeki Ülkem, Kaderin Kızı,
Sonsuz Düzen, Paula, Eva Luna Anlatıyor, Eva Luna ile çocuk
kitapları Pigmeler Ormanı, Altın Ejder Krallığı ve Canavarlar
Kenti yayımlanmış.
Ruhlar
Evi'nde bir ailedeki üç kuşaktan üç kadının, üç beyazın
biçimlenişinden söz ediliyor.
On
dört bölümün ilki "Güzeller Güzeli Rosa". Kitabın
ilk cümlesi "Barrabas bize denizden geldi, diye yazdı Clara
adındaki çocuk, o güzel, çıtkırıldım yazısıyla."
Romandaki olağanüstü kadınlardan, üç beyazdan birini böylece
tanımaya başlıyoruz. Büyülü bir dünyanın, gerçeğe hiç de
uzak olmayan kapısı böyle açılıyor. (1,2)
Öykünün
olağanüstü kadınlarından üçünün ayrı bir yeri var. Üç
beyazı, temizliğin ve iyiliğin simgeleri Clara'yı, Blanca'yı ve
Alba'yı tanıyoruz.
"Konuşmanın
anlamsız ve gereksiz olduğuna karar verip kendini sessizliğin
içine kilitlediğinde Clara on yaşındaydı."
"Çoğu
çocukların daha kıçlarında bezle dolaştıkları yaşta Blanca
zeki bir cüceyi andırıyordu."
"Olağanüstü
minik bir yaratık, kafası hemen hemen kel, buruşuk ve uçuk
renkli, yalnızca o ışıl ışıl siyah gözlerinde insanca bir
zeka seçiliyor. Bu gözler, Alba daha beşikteyken bile yüzyılların
bilgeliğini taşıtan bir ifadeyle bakardı."
Clara,
Blanca ve Alba'nın biçimlenişinde yaşadıkları dönemin ve
özellikle de ailelerinin etkisi, önemi görülüyor.
....
Ne
zaman kendimiz olmayı tamamlarız? Kimliğimizi kimlerin ve nelerin
etkisiyle, nasıl buluruz?
Ailem.
Annem ve babam, çocukluğumda aynı evde yaşadığım, ya da
sıklıkla görüştüğümüz yakın çevremizde bulunan insanlar
olmasa yine aynı ben olur muydum? Anne, baba, kardeş, teyze, dayı,
hala, amca, anneanne, babaaanne, yeğen, kuzen gibi sözcükler şu
an yaşamımda olanları değil, bambaşka kişileri çağrıştırıyor
olsa nasıl bir yola girerdim?
Ya
da okuma ve öğrenme sürecim farklı olsa, çocukluk ve gençlik
yıllarımda bambaşka öykülerle tanışıp onlarla büyüsem neler
değişirdi? Tarihten, edebiyattan ve sinemadan gelip beni etkileyen
kişilerin etkisinin gücü düşündüğüm kadar çok mudur, yoksa
dikkate alınmayacak kadar az mı? Hipokrat, Homeros, Bruno,
Montaigne, Nazım Hikmet ve Server Tanilli yerine Cengiz Han, Atilla,
Yahya Kemal ve Necip Fazıl hakkında yazılar okumuş olsam yine
aynı yolda yürüyebilir miydim?
"Gideceği
limanı bilmeyen gemiye hiç bir rüzgardan hayır gelmez." (3)
Dünya
tarihi boyunca yaşananların tümü, yaşadığımız andan geçmişin
derinliklerine uzanan bir zaman diliminde, okyanuslarda denizlerde ve
göllerde değişik yönlere sürekli yol alan gemilerin
yolculuklarının bir toplamı olarak düşünülebilir. Bireysel
inisiyatiflerin, gemilerdeki kaptanların, tayfaların ve yolcuların
kimler olduğunun önem taşıdığı, insanlık tarihini kendi
aralarında birleşerek içinde bulundukları dönemi etkileyecek
güçte filolara dönüşebilen gemilerin belirlediği söylenebilir.
Bu
topraklarda Uzak Asya'dan Akdeniz'e gelen bir gemi olmasa, büyüyüp
güçlenen bir filo Viyana kapılarına gitmese, tutuculuğun değil
bilimin ve özgürlüğün yolu seçilebilse nasıl bir tarih
yazılırdı? Nasıl bir Anadolu, nasıl bir Avrupa olurdu? Doğaya
ve insana daha dost bir dünya kurulabilir miydi?
Tarihin
gemileriyle bir yolculuğa çıkılsa, geçmişin ve günümüzün
büyük padişahlarının filolarında nasıl serüvenler
bulunabilir?
Kişisel
yaşamları aileler, toplumsal duruşları da askeri ve politik
güçlerini büyüten padişahların filoları mu belirliyor?
....
Kişisel
ve toplumsal bellek yakın ilişkili iki farklı kavram.
Kişiliğin
oluşumunda yaşananların, özellikle kritik etkisi olan bazı
olayların önemli etkisi var. Örneğin bir hastalık, okulda
travmaya yol açan bir dışlanma, çok yakın birinin kaybı,
kişisel bilincin oluşumunda önemli etkiler yaratabiliyor.
Toplum
ölçeğinde de bir olayın, kuşaktan kuşağa geçip yazılı
ürünlerde yer bularak özel bir belirleyiciliği olabiliyor.
Yaşanan acılar, trajik olaylar dönemlerinde derin etkiler
bırakıyorlar. İlgili toplum ve dönem için birer imge oluyorlar.
Osmanlı'nın İstanbul'un fethi, İngiliz ve Fransız güç ve güven
sembollerinin dünya egemenliği yılları, devletlerin sınırları
içinde ya da arasında yaşananlar, Kudüs duvarının yıkılması,
Anadolu'da Ermeni kırımı Ege'de mübadele acıları, her biri
bulunulan yere göre değişik açılardan görülen kayıtlar
oluyor.
....
Hava,
su, ekmek.
Yaşam
için gerekli olan temel değerlerin toplum için de bir karşılıkları
olmalı. Hukuk, sağlık, üretim teknolojileri, bilim, sanat, spor
gibi temel alanlardaki çabalar çok önemli.
Her
alanda çok önemli katkıları olan kişiler var. Yaşamları
yalnızca kendi deneyimlerini anlatmıyor. Toplumdaki etkilerini,
aldıkları tepkileri, katkılarını, başarısızlıklarını da
yansıtarak toplum, birey, önder, kişisel insiyatif ve katkıların
yerini de açıklıyor. Her birini destekleyenler ve karşı
çıkanlar, nesnel bakmaya çalışanlar var.
Mustafa
Kemal ve Osmanlı'nın son, cumhuriyetin ilk yılları. İsmail Hakkı
Tonguç ve köy enstitüleri. Halit Çelenk ve zor koşullarda hukuk.
Musa Anter ve bir halkın yaşam savaşı.
Ekonomi
kurumları, sendikalar, meslek kuruluşları, üniversiteler, bilim
ve sanat insanları. Her alanda düşünce üretmiş, sorumluluk
duymuş, katkı vermeye çalışmış sınırlı sayıda kişi.
Hukuk
serüveni, insan haklarına ve yaşamına saygının, bireyin
özgürlüğünün savunulmasıyla gelişecek güçlü bir toplumsal
bilincin önemini mi anlatmalıdır?
Türkiye'de
bu süreçle ilgili neler yaşanmıştır? Neler yaşanacaktır?
Öykünün sonu nasıl olacaktır?
Hava
olmadan birkaç dakika, susuz birkaç gün, ekmeksiz birkaç hafta
yaşanabilir.
Hukuk
ilkeleriyle güvence altına alınmış özgürlükler olmadan kaç
yıl yaşanabilir? Ne zaman artık kolay çözülemeyecek
karşıtlıklar yükselir, çatışmalar başlar, bölgesel savaşlara
dönüşür, güçlü olan tek egemen olur, ne zaman haklı olan
kimin kazandığına göre sürekli değişmeye başlar, karanlık
çağlara dönülür?
....
Kendi
ailemden, kitaplarla tanıyıp ulaşabildiğim insanlık ailesinden
kazandığım en önemli değer, doğaya, insana, hak ve özgürlüklere
duyduğum saygı oldu.
İnsanlık
değerlerinin bu hızlı iletişim ve etkileşim çağında,
yerküreyi paylaşan milyarlarca insandan uzak kalamayacağına,
ortak akıl ve sağduyunun kontrolü alarak yaraları iyileştirmenin
yollarını bulacağına inanıyorum.
İnsanlık
ailesi, güzel bir geleceğe açılan kapıları çocuklarına
göstermeyi başaracaktır.
1.
Mehmet Arat, www.facebook.com/mehmetarat2000X
2.
Mehmet Arat, Kitap Arkası: Ruhlar Evi,
http://kitapdili.blogspot.com.tr/2014/10/ruhlar-evi.html
3.
Michel de Montaigne, http://tr.wikiquote.org/wiki/Michel_de_Montaigne
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder