21 Temmuz 2017 Cuma

Türkiye Kanser, Troya XXI


Günün birinde bir Troya XXI bulunur mu? İlyada'nın esintileriyle sayfaların arasında epey içinde dolaştığım Hisarlık'taki bu eski kentin bilinen dokuz katmanı var. (1, 2, 3) Birbirleriyle yarışarak Marmara'dan Karadeniz'e, İstanbul'dan Çanakkale'ye yayılarak göğe yükselen kuleler, yukarıdan köprülerle, aşağıdan tünellerle, aralardan kanallarla doğaya meydan okuyan bu ucubeler toplamını, beklenin üzerinde gelecek bir sarsıntıyla kendini koruyacak toprak yutabilir mi?

Bunu düşünmek için henüz biraz erken olabilir. Masaldaki kurbağa gibi şişerek dağları yakalamaya çalışan kentlerdeki bozulmanın önüne geçilemezse acı sona belki sanıldığından bile çabuk varılabilir.

....

Yaşadığımız topraklarda son aylarda yaşanan olaylar, bunların yarattığı tartışmalar ve seçimlerle yükselen kutuplaşma arasında önemli bir gerçek algılanamadı.

Türkiye kanser.

Biliyorum, bunu kabullenmek kolay olmayacak, böyle haberleri duymak hep zordur, bir hastalığın sinsice içinde ilerlediğini, geri dönmez biçimde her yeri, tüm hücrelerini, yaşamını, geleceğini, çocuklarının mutluluğunu ele geçirdiğini görmek dayanılmaz bir acı verir. Umutlar yok olurcasına azalır.

Ama hastalığa karşı güçlü ve kararlı olunursa, başkalarının yalanlarına değil kendi doğrularına inanılırsa, karşıdakini kullanıp sahte umutlarla avutanlara değil kendi geleceğine giden yollara güvenilirse...

Hasta, yeniden aydınlık bir yarın bulabilir. Beynini, sinir sistemini, gözlerini, kulaklarını, ağzını, yüreğini, ciğerlerini, ellerini ve ayaklarını esir almış bu acımasız hastalığa ve bunu kazanç sağlamak için kullanan sahte umut ve din tüccarlarına dur diyebilir.

Köydeyse köyünün sularının temiz, otlaklarının yeşil, tarlalarının bereketli kalması için.

Kentteyse her yandan yükselen çıkar ve rant betonlarının arasında yoksullaşıp açlık sınırlarında sadakalarla yaşamaya mahkum olmamak için.

Son şansı olduğunu görebilir bunun. Kendi geleceği için, çocuklarının mutluluğu için, belki en önemlisi çocuklarının yaşanacak bir dünya bulabilmej için. Çaresizlikle gücüne sığınıp önünde eğildiği asalaklara artık dur demenin bir yolunu bulabilir.

Onlara belki umutla, belki çaresizlik içinde verdiği desteği artık kesebilir.

Türkiye kanser.

Hastalık adalet dağıtacak yargıyı, kaynakları tüm insanları düşünerek kullanması gereken yürütmeyi, bu topraklarda yaşayan çeşitliliğin güzelliğinin kararlarda yansımasını sağlayacak yasamayı sarmış, yanlışlara karşı çoğunluğun gözü ve sözü olacak basını, doğru yolların araştırılıp bulunmasının önün açacak bilimi, evrensel bilginin topluma ulaşmasını ve daha iyi bir gelecek kurulmasını sağlayacak eğitimi sarmış.

Hastalık yayılıyor. Toplumsal bir beyin ölümüne doğru ilerliyor. (4)

Nazım Hikmet'in, Ahmed Arif'in umut sözleri acıyı dindirip hastalığı geriletecek gücü verebilir mi?

"Hastalar,
Kardeşlerim,
İyileşeceksiniz.
Ağrılar sızılar dinecek.
Yumuşak, ılık
Bir yaz akşamı gibi inecek
Ağır, yeşil dalların arasından rahatlık."

"Gör, nasıl yeniden yaratılırım,
Namuslu, genç ellerinle.
Kızlarım,
Oğullarım var gelecekte,
Herbiri vazgeçilmez cihan parçası.
Kaç bin yıllık hasretimin koncası,
Gözlerinden,
Gözlerinden öperim,
Bir umudum sende,
Anlıyor musun ?"

....

Ekonomi, yaşamı sanıldığından çok etkiliyor, belirliyor. Kavramları, inançları, değerleri tartıştığımızı sanıyoruz. Özgürlükleri ve muhafazakarlığı, dini ve laikliği, sosyal devleti ve liberalizmi konuşuyoruz. Kaynakların paylaşımıysa çoğu kez gizli, bazen beklenmedik biçimde açığa çıkan kavgalarla yapılıyor, boyutları çok büyümediği sürece de sistem içinde çözümleniyor.

Bir süredir geçmişin kavramlarıyla günümüzü yorumlamak güçleşti. Sol ve sağ, devrim ve evrim, devletçilik ve serbest piyasa sözcükleri eski anlamlarını yitiriyor. Küresel sistemin krizleri derinleştikçe çözüm için yeni yollar aranıyor, deneniyor.

Marksist kapitalizmden kapitalist Marksizm'e bir geçiş dönemine mi girdik? Dünyada ve Türkiye'de etkisi artan muhafazakarlık bunun neresinde olabilir?

Sermaye birikimiyle doğup güçlenen burjuvazinin yönettiği kapitalist dünya, çok geçmeden emperyalizm ve bunalım kavramlarıyla tanışmıştı. Küreselleşme aşamasında genel kriz dönemleri yeni bir boyuta taşındı. Sistemin yaşadığı değişim, sosyalist ülkelerdeki yeni durumdan, Batı Avrupa'daki sosyal devlet politikalarının sınırlanmasından, sermaye hareketlerinin kazandığı yapıyla hızla gelişen yeni özelliklerden etkilendi. Sanal varlık ölçüm birimi bitcoin, anında ortak küresel iş yapabilme gibi yeni araçlar gelecek öngörülerini sürekli bir güncellenme sürecine soktu.

....

Türkiye de bu sancılı değişim sürecinden fazlasıyla etkileniyor. Geneli görmek zor. Proje örnekleri seçildiğinde yıkım sürecinin boyutları anlaşılabiliyor.

"AOÇ arazisindeki tarihi bira fabrikası alanına TBMM Eğitim, Arşiv ve Kongre Merkezi yapılmasının önünde engel kalmadı. Özelleştirme Yüksek Kurulu (ÖYK) AOÇ arazisinde merkezin yapılacağı alanı kapsayan toplam yüzölçümü 91 bin 195 metre kare olan arazinin imar planı değişikliğini onayladı. Mimarlar Odası ve Şehir Plancıları Odası duruma tepki göstererek ÖYK kararının iptali için dava açacaklarını açıkladı."

Böyle küçük görünen olaylarla başlayan gelişmeler bir anda tüm kentleri sarıyor.

Bu tür uygulamaların her biri doğaya, kente atılan habis spermler gibi önce kanserli hücrelerin gelişmesine neden oluyor. Sonra tüm kenti ve ülkeyi sarıyor.

Orta Asya çölleşince orada yaşayanlar topraklarını bırakıp gitmek zorunda kalmışlar. O zamanlar ağaç dikebilseler, çevreyi yeşertseler belki bulundukları yer cennetten de güzel olacaktı. Uzak bölgelerde yeni umutlar aramak zorunda kalmayacaklardı.

Şimdi Anadolu'yu da mı çölleştirmeye çalışıyor bu topraklara yerleşmiş egemenler? Türkiye'nin yüreğine gökdelen, kanal, baraj, santral, köprü, yol adlarıyla yeni habis spermler mi ekiliyor her gün?

Kan damarlarımız kesiliyor. Beyin duyumuzu yitiriyoruz (5), toplumsal beyin ölümümüz gerçekleşmek üzere. (4) Yok olan yalnızca Beyoğlu'nun yerinden edilen bir incisi değil (6), düşünerek ve bilerek karar alma gücümüz öldürülmek isteniyor.

....

Doğanın yasalarıyla oynamak kolay değil. Yer çekimini unutup uçmaya kalkmanın bedeli çok ağır oluyor.

Toplumun değerleri ve kuralları bir yönetenin iki dudağının arasından çıkan sözlerle istendiği gibi biçimlendirilebilir sanılıyor. Oysa bu yalnızca "uçmaya kalkışmak" aşamasının kolaylığı. Meslek odaları ve kuruluşlarına yönelik ele geçirme, işlevsizleştirme çabaları, düşünen herkesi susturmak, eğitimli aydınlık kesimleri küstürmek topluma ve geleceğe büyük zarar verir.

Bireyler de, hatta bu akılsızca işleri yapanlar ve onlara alet olanlar da geleceğin karanlığının altında ezilir.

....

Türkiye'nin bir boğaz kültürünü almak işe yarar mı?

Gerçek anlamıyla, Karadeniz'den Ege'ye boğazlar çevresinde, özellikle İstanbul'daki sosyo-kültürel yapıyı inceleyerek, diğer bölgelerle farklarını araştırarak, çarpık yapılaşmayı gözleyerek (7), geçmişi ve geleceği anlayarak, düşmanlığın değil dostluğun tohumlarını bulmaya çalışarak.

Gerçeğin ötesine geçen anlamıyla, buradaki yapıdan bir araştırma çubuğuyla boğaz kültürü alıp hastalık yapan mikropları saptar gibi zarar veren politik güçlerin kesitini çıkararak.

Türkiye iyileşebilir mi?

....

Troya XXI. Anadolu ve Trakya, küçük büyük, azınlık çoğunluk, inanan inanmayan, ama hepsi insanı ve doğayı seven, tüm halkların uzlaşma birliği.

Burada Taipidos'lar olamaz. (2)

Troya XXI ya Troya'nın yıkık katmanları arasına gömülecektir.

Ya da özgürlüğün ve barışın, kardeşçe yaşamanın Anadolu ve Trakya'da yükselen sesi olacaktır.


1. Mehmet Arat, Kitap Arkası: İlyada, http://kitapdili.blogspot.com.tr/2014/03/homerossozlu-edebiyat-gelenegini.html
2. Mehmet Arat, Taipidos'un Öfkesi, http://blog.milliyet.com.tr/taipidos-un-ofkesi/Blog/?BlogNo=454907&ref=fblike
3. Mehmet Arat, Argos'tan Troya'ya, http://lalabeyoykuleri.blogspot.com.tr/2015/09/argostan-troyaya.html
4. Mehmet Arat, Toplumsal Beyin Ölümü, http://blog.milliyet.com.tr/toplumsal-beyin-olumu/Blog/?BlogNo=415657&ref=fblike
5. Mehmet Arat, Beyin Duyusu, http://lalabeyoykuleri.blogspot.com.tr/2015/09/beyin-duyusu.html&ref=fblike
6. Mehmet Arat, Kadıköy'ün Meydanı, Beyoğlu'nun İncisi, http://blog.milliyet.com.tr/kadikoy-un-meydani--beyoglu-nun-incisi/Blog/?BlogNo=391668&ref=fblike
7. Uğur Ceylan, 3. Boğaz Köprüsü İnşaat Fotoğrafları, http://www.koprufotograflari.com/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder